10 Şubat 2014 Pazartesi

Zihni Kuşatan Dogmalar

Doğduğumuz, büyüdüğümüz ortamlar gereği hangimiz belli kalıplara girmedi? Eğer deist veya ateist bir kültürlü aileden doğan yoksa, yanıt: Hiçbirimiz. Bu ülkede kabul edilmiş olan İslam dininin buyruklarını tamı tamıyla yerine getiren kaç kişi olabilir? Toplumun tamamı dinin buyruklarını yerine getirse bile din yalan olduktan sonra bunun bir önemi yoktur. 

Ezberci eğitim sistemi beyinleri köreltmiş, sorgudan ve zihinsel bağımsızlıktan yoksun bırakmıştır. "Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez." demiş Sokrates. Ben sorguladım, ama beni bu yolculuğa iten şey Sokrates'in bu teşvik edici sözü değildi. Sorgulamama sebep olan şey zaten karakterimde barındırdığım şüphecilikti. Biraz geç oldu ama benim canımı yakan başka şeyler var: Dinleri sorguladığım ve reddettiğim süreci anlatmadan önce bazı şeyleri fark ettim. Dinler bize ne bahşediyorda bu kadar insan körü körüne bağlanmış? Cennetteki huriler mi? Her an sahip olabileceğimiz yiyecekler mi? Daha da önemlisi, sonsuz bir hayat mı? Dinlerin artık çelişki barındıran insan icade olduğunu öğrendiğimde sevindim; çünkü bana mantıksız gelen kurallardan bağımsız hareket edebilirdim artık. Ama sevincimin çok daha ötesinde beni mahfeden bir şeyi fark ettim: Dinlere inanmıyordum artık; çünkü onlar peygamberlerin kendi çıkarlarına kullandıkları, bizzat kendilerine ait kitaplardı. Bana bahşedilmiş olan sonsuz yiyecek veya kadınlar umrumda değildi. Asıl kötü olan ve beni derbeder edip beni intihara kadar sürükleyecek olan şey ölüm sonrası hayat olmadığı düşüncesine kapılmamdı. Çok uzun bir süreçti. Sorgularım 3 yıl, araştırmalarım yaklaşık 8 ay sürdü. Ruhsal açıdan çöküntüye uğramıştım. Tolstoy'un "İtiraflarım" ve buna benzer kitapları okudukça iyice bezdim hayattan. Öldüğümde Tanrının himayesinde refah dolu bir hayatım olacaktı. Ama gerçekleri öğrendiğimde bunlarında boş birer vaad olduğunu anladım. Dinlere inanabilenlere hayranım aslında; Tanrının onları koruduğunu zannediyor, "Her işte bir hayır vardır." diyerek sorunları geçiştiriyorlar. Dahada güzeli, ölüm sonrası hayat olduğunu düşünüyor, orda arzuladıkları her şeye kavuşabileceklerini sanıyor ve bu dünyayı sallamayarak huzurlu oluyorlar. Bir nevi telkin yapıyorlar. Her sorunda Tanrıya ve sözde kitaplarına sarılıp dua ediyor, umutlarını asla kesmiyor ve ruhsal açıdan çok güçlü oluyorlar. Bu herkesin arzuladığı bir şeydir eminim. Bu sürecin sonunda beni nelerin beklediğini tahmin bile edemiyordum. Küçükken cami hocası olmak istediğimi söyleyenler bile var. Bundan şüphem yok; çünkü dinime çok bağlıydım, hatta yobazdım. "Ateistlerin kafasını keselim." dediğim bile oldu. Ama artık onlar benim gözümde zinciri olmayan, özgür, sevimli insanlar. Ateist değilim. Deistim desem de olmaz. Ben kendimi bir kalıba sokmayı sevmem. Bugünlerde Tanrıyıda sorguluyorum. Ama bir yaratıcının var olduğuna inanmaya ihtiyacım var.

Araştırmalarım ömrümün sonuna kadar devam edecek. Bundan vazgeçmeyeceğim. Ama bu saatten sonra görüşlerim değişmeyecek. İnanmam için ısrar ediyorlar. Ben kararlarımı geç veririm ama kesin, değişmeyecek kararlardır bunlar. Ortada inanmaya değer bir şey yok bile. Bana dinlerin olmadığı yerde etik kuralların olmayacağını söyleyen bile olmuştu. Şimdi soruyorum size: Dinlere inanmadığım için ben ahlaksız mıyım? Kendimi övmeyi sevmem, ama çevrem bana genelde kendi halinde, efendi, ahlaklı olduğumu söylerler. Onlara dinsiz olduğumu söylesem aynı şeyleri tekrar söylerler mi? Sanmıyorum. Herkes girmiş bir kalıba, hayatlarını mahfediyor, kendi bildikleri dışında her şeyi inkar ediyorlar. Ama ben gerçekleri gördüm ve artık özgürüm!

Toplumumuzun bireyleri baskı altında büyümüştür. Son 25 yılın gençleri kendilerine güvenen bir edayla her şeyi aile büyüklerinin bilmediklerini otoriteye boyun eğmeyerek göstermişlerdir. Bu da gençlerin kendi inançlarını oluşturmalarında baskının ortadan kalkması demektir. 50 veya 60 yıl önce bir çocuk babasına dini inancını söyleyebilir miydi?

Küçükken araştırmadan ve sorgudan yoksundum. Buna sebep olan şey yaşımın verdiği çocukluk, bilinçsizlik mi, yoksa başımı bilgisayardan kaldırmayıp ömrümü cahilce tüketişim mi, bilmiyorum. Ama küçük sorgularımla nasıl başladıysam fark edemeden devamını getirdim ve son durum böyle oldu.
Öncelikler şunları sorguladım:

"Allah" yerine "Tanrı" dersem günah mı olur?

Ahlak dersleri veren Hz. Muhammed'in bir çocukla evlenmesinin sebebi nedir?

İlk insanlar Adev ve Havva, yani tek bir tür ise bilimin ortaya çıkardığı insan türleri birden fazla olduğuna göre burda bir çekişki fark ettim ve aklımı kurcalayan şey bu oldu.

Reddedişimin en büyük sebebi şöyle oldu ki: Kur'an da Tanrının dünyayı 6 günde yarattığına dair ayetler var. Dünyanın oluşumu, soğuması ve atmosferin oluşumu dahilince dünyanın kaç milyar yılda oluştuğunu biliyoruz. Takıldığım kısım o değil, Tanrı sonsuzluktur. Tanrının yaptığı işte süreç olmaz. Tanrı özenmez; çünkü Tanrı istediği her şeyi anında yaratır. Tanrı dünyayı 6 günde yarattıysa burda bir özenme ve süreç vardır, ama bu iki şey Tanrının gücüne aykırıdır. Dahada ilginci, Tanrı kendi işlerini yapmaktan aciz mi ki her işi meleklere yaptırıyor?

Doğa olaylarından Mikail sorumluymuş. Aklıma gelen ilk şeyden örnek vereyim: Yağmurun oluşumunu hiç araştırmadınız mı? Hiç mi coğrafya dersi görmediniz? Hiç mi  merak etmediniz havadan gelen bu suyun kaynağı ne? Kur'anın yazıldığı dönemde bilim ileriydi ama tabikide günümüzde ki gibi değildi. İnsanlık teknolojiden mahrumdu. Artık yağmurun oluşumundan gökadaların hareketlerine kadar her şeyi takip edebiliyoruz. Bir çelişki fark etmediniz mi hala? Ben sadece İslam'a gönderme yapmıyorum, ama toplumumuz bilinçlendirmek için yüklenmemiz gereken öncelikli din İslamdır. Dinleri bir bütün olarak eleştirirsek: Dinlerin ortaya çıktıkları tarihlere bakarsak toplumların çoğu kesimleri cahil. Manevi boşluktalar. Bazı uyanıklar bu fırsatları değerlendiriyor ve birden ortaya çıkarak Tanrının elçileri olduklarını söylüyorlar.

Tanrı ve yarattıklarını 20 çocuklu bir aile olarak düşünürsek, anneden örnek verelim: Sizce anne çocuklarının bir kısmını ayırt ediyor ve diğerlerinden üstün mü kılıyor? Tanrı neden insanları her canlıdan üstün tutsun? Yobaz insanlar tutturmuş "İnsanlar en zeki varlıktır." diye. Ya nereden biliyorsun ? Teleskoplarla görülemeyecek kadar uzaklıkta gökadalar var, tek yaşam merkezi dünya mı sanıyorsunuz ki dünya ekzosferin zayıflığı ve yerkürenin sürekli guruldamasından dolayı ne yerden ne gökten güvenilir değildir. Konuyu saptırmadan diyebilirim ki insan mucizevi bir varlık değil, aksine doğada ki pozisyonu gereği bağışıklığı çok zayıf ve büyüme süreci yavaş gelişen bir hayvandır. Kendinizi diğer canlılardan üstün tutmayı bırakın, üstün değilsiniz. Hatta çoğu hayvanın uyum sağlayabildiği ortamda savunmasız bir canlıyız.

Bu tip sorgular beni inanmamam için fazlasıyla tatmin etti. Bunu dikkat çekme veya sıradışı olmak için yapmadım ki toplulumumuzda böyle bir algı var. Lise çağında karar verenlerin bir hevesle hareket ettiğini söylüyorlar. Onlar beni ilgilendirmez. 18 yaşında bunları fark etmişim ve geç bile kaldığımı düşünerek üzülüyorum. Topu topu aklım başımda kaç sene yaşadıysam yarısından çoğunu dinsel korkular yüzünden harap ettim.

Arkadaşlarımın veya ailemin hiçbir üyesi yobaz değil. Her gün biriyle tartışmaya çalışırım. Bu arada tartışmak yumruk yumruğa girmek veya ortamı gerginleştirmek amaçlı yapılan bir diyalog değildir. Tartışmalarda bilgi alışverişi çok fazla olur, neyse. Hala aklıma gelen sorular olur, dinine bağlı insanların bu konu hakkında ki görüşlerini merak eder, sorarım. Cevap şaşırtıcı olmaz, çünkü beklediğim cevabı hiçbir zaman alamayacağımı bilerek sorarım sorumu.

Dogma insanların çoğu gerçeği öğrenecek ve toplumun yapısı değişecek.

Yazımı baştan sona okuyan okuyucu, düşüncelerimi merak edip okuduğun için teşekkür ederim, yazımın devamınıda merakla okumanı isterim. Eğer bir dine mensupsanız sorgulamanızı istiyorum, bunun size bir zararı olmayacak.

"Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez."
-Sokrates

2 yorum:

  1. Sorgulamanın sonucu tekrar İslama çıkınca ateistlerden duyulan "seni yobaz, kör inançlarına kapılıp yine müslüman mı oldun" yorumları, ateistlerin kararsızlıkları ve sürekli bir şüphe içinde yaşamaları, kendilerinin "sorgulamak" diye bahsettiği aslında bilinçaltının sorumluluklardan kaçma isteği objektif olarak doğru değildir. Nitekim insanın inanç isteği doğuştan başlar. Bazı varlıkların biyolojik veya fizyolojik olarak insana benzemesi evrim teorisi kanıtlar nitelikle görünebilir lakin kesin olarak kanıtlamaz. İlk maddenin ne olduğu şüphesine kapılan insan, sonuç olarak bu kapıdan ya tanrının varlığını kabul ederek çıkacak ya da nefsinin arzularına kapılıp bir takıp bahaneler kılıfını gerçeklerin üzerine örterek ayrılacak. Tanrının varlığı, ontolojik kanıtlardan sıyrılıp insanın günlük yaşantısındaki olaylarla ve sade sorularla dahi kanıtlanabilir iken insanoğlu kendini aşmış, bilimin sınırlarını zorlamış ve nihayetinde büyük bir çıkmaza yuvarlanmıştır. Akıl ve mantığın aşırılığında duygular söner ve ahlaki konularda da bu ısrarcılığını sürdürürse toplumlar ciddi yaralar alır, devletler telafisi olmayan sorunlar içinde sıkışır. Ne olursa olsun inananlara yapılan psikolojik baskı ve hakaretler insanlığın akıbetine kadar sürecektir.

    YanıtlaSil
  2. Mandalay Bay Resort Hotel | Casino Biloxi | Luxury Hotel 메리트카지노 메리트카지노 1xbet 1xbet 코인카지노 코인카지노 3290free poker games without download

    YanıtlaSil