6 Şubat 2014 Perşembe

Charles Robert Darwin

Charles Robert Darwin 1809-1882






Doğum Tarihi: 12 Şubat 1809
Ölüm Tarihi : 19 Nisan 1882
Doğduğu yer: Birminhan/İngiltere
Öldüğü yer: Westminster
İlgilendiği alanlar: Jeoloji, Biyoloji, Zooloji 
Milliyet: İngiliz
Vatandaşlık: İngiltere
Din: Agnostik
Çalıştığı yerler: Kraliyet Coğrafya Cemiyeti
Öğrenim: Edinburgh Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi
Önemli Başarıları: Beagle Yolculuğu, Türlerin Kökeni, Doğal seçilim
Aldığı Ödüller: İngiliz Kraliyet Madalyası (1853)
Wollaston Madalyası (1859)
Copley Madalyası (1864)




Eserleri

İnsanın Türeyişi
Türlerin Kökeni
Seksüel Seçme 
İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi 
Bitkilerde Hareketin Gücü 
Solucanların Faaliyetleri Yoluyla Sebze Gübresi Oluşumu




Charles Robert Darwin demiş ki
İnsan, maymunlarla aynı türden gelmektedir ama maymunların evrimi sonucu ortaya çıkmamıştır. Ortak atadan bir ayrılma söz konusudur.




Konu Başlıkları

Doğumu
Eğitimi
Üniversite Dışı Çalışmaları
Hastalık ve Evlilik
Genel Olarak Darwin'e Tepkiler
Darwin ve Evrim Düşüncesi
Evrim Düşüncesini İlk Ortaya Atanlar
Evrime Bilimsel Yaklaşım
Beagle Yolculuğu
Evrimin Doğuşu
Türlerin Kökeni
İnsanın Türeyişi
Seksüel Seçme
Sosyal Darwinizm
Ölümü
Darwin'in Sözleri



Düşünce tarihinde pek az bilim adamı Darwin ölçüsünde tepki çekmiştir. Evrim kuramını içine sindiremeyenler, onu hiçbir zaman bağışlamamışlardır.

Yaşadığı dönemde, "Maymunla akrabalık bağın annen tarafından mı, yoksa baban tarafından mı?" diye alaya alınmıştı. Günümüzde ise daha ileri giden, onu bir "Şarlatan" diye karalamak isteyen çevreler vardır.

Bir bilim adamına gösterilen bu tepkinin nedeni neydi? Darwin kimdi? Ne yapmıştı?



Doğumu




Charles Robert Darwin, 12 Şubat 1809'da , Birmihan'da , varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Robert Darwin ve baba tarafından dedesi Erasmus Darwin, ünlü doktorlardı. Annesi ise zengin bir çömlek imalatçısı olan Josiah Wedgwood'un kızıydı. Darwin, 8 yaşına geldiğinde annesini yitirdi. Çocuğunun iyi yetişmesi yolunda hiçbir şey esirgemeyen babası, başarılı ve saygın bir hekimdi. Dedesi , Erasmus Darwin , evrim konusuyla ilgilenen tanınmış bir doğa bilginiydi.
Entellektüel bir çevrede büyüyen Charles, okulda parlak bir öğrenci değildi. Öğretmenleri arasında ona "aptal" gözüyle bakanlar bile vardı. Oysa bu bakış yüzeysel bir izlenimi yansıtmaktaysı.


7 Yaşındayken, Charles Robert Darwin



Darwin küçük yaşlardayken de horlanmıştı, hem de babası tarafından : "Seni, anlaşılan ava çıkma, köpeklerle eğlenme ve fare yakalama dışında hiçbirşey ilgilendirmiyor. Geleceğin, kendin ve ailen için yüz karası olacaktır."

Sıkıntı, Charles'in okul proğramıyla bağdaşmayan kendine özgü ilgilerinden kaynaklanıyordu. Hayvanlara özellikle de böceklere derin bir ilgisi vardı. Daha küçük yaşında onu saran bu ilgi, ileride belirginlik kazanan üstün gözlemleme yeteneğinin itici gücüydü.

Geleceğin, yüzkarası olacağı söylenen çocuk, biyolojinin anıt yapıtı, Türlerin Kökeni'nin yazarı, tüm çağların sayılı bilim adamlarından biri olur.

Eğitim


Eylül 1818'de ise Shrewsbury Okulu'nda yatılı öğrenci olarak eğitime başladı. 1825'te mezun olan Darwin, bir süre babasının yanında stajyer doktor olarak çalıştıktan sonra İskoçya'daki Edinburgh Üniversitesi'nin tıp fakültesine yazıldı.

Darwin'in tıp eğitimini iyice boşladığını farkeden babası, 1827'de onu Edinburgh'dan alarak Cambridge Üniversitesi'ne bağlı Christ's College'a yazdırdı. Darwin'in teoloji okuyup bir din adamı olmasını umuyordu.

Üniversitede, ilk iki yılını alan tıp öğrenimi başarısız geçti. Dönemin tartışma konuları arasında, canlıların kökeni sorunu ilgilendirmekte idi. Ama babası umudunu tümüyle yitirmek istemiyordu; hekim olmak istemeyen oğlunu hiç değilse din adamı olmaya ikna etti. Edinburgh'dan Cambridge Üniversitesine geçen Darwin, burada da teoloji öğreniminin yanı sıra böcek toplama etkinliğini sürdürdü; oluşturduğu zengin koleksiyonla bilim çevrelerinin beğenisini kazandı. Bu arada Botanik ve Jeoloji derslerini de izlemekten geri kalmadı. Yirmi iki yaşında üniversiteyi bitirdi; ama kilisede görev almaya eğilimi yoktu. Bir rastlantı aradığı olanak kapısını ona açtı. Güney Amerika kıyılarından başlayarak uzun süreli bir araştırma gezisine çıkmaya hazırlanan kraliyet gemisi Beagle'e doğa araştırmacısı aranmaktaydı. Botanik profesörünün tavsiyesi üzerine Darwin'e, masraflarını kendisinin karşılaması koşulu ile , bu görev verildi. Ancak genç bilimadamının, babasının desteğini sağlaması kolay olmadı.


Üniversite Dışı Çalışmaları



1831 yılında başlayan gezide Darwin, beş yıl süren yoğun ve çetin bir uğraşla, dünyanın henüz bilinmeyen pekçok kıyı ve adalarında türlere ilişkin fosil ve örnekler topladı.Gözlemsel bilgiler edindi, notlar aldı.Doğa onun için tükenmez bir laboratuvardı.Özellikle Gallapagos ile kuşlar üzerindeki gözlemleri, değişik çevre koşullarında türlerin nasıl oluştuğu konusunda önemli ip uçları sağlamıştı.Kimi türlerin çevreyle uyum kurarak sürdürdüğü, kimi türlerin ise değişen çevre koşullarında uyumsuzluğa düşerek yok olduğu izlenimi kaçınılmazdı.Ülkesine döndüğünde Darwin'in yapması gereken şey , topladığı bilgileri işlemek, evrim olgusuna , kanıtlara dayalı açıklık getirmekti.Ne varki, bu kolay olmayacaktı.Bir kez toplanan gözlem verilerinin düzenlenmesi bile yıllar alacak bir işti.Sonra, evrim konusu dikenli bir sorundu; yerleşik önyargılara ters düşmek kolayca göze alınamazdı


Hastalık ve Evlilik



Yüksek çalışma temposuna dayanamayarak kalbinden rahatsızlandı. Eylül 1837'de doktor tavsiyesi üzerine çalışmalarına ara verdi ve Shaffordshire'da akrabalarının yanında kalmaya başladı. Haziran 1838'e kadar Shaffordshire'da kalan Darwin, türlerin dönüşümü üzerindeki araştırmalarına devam ediyor, uzman görüşü almak için doğabilimcilerin yanı sıra çiftçiler ve güvercin yetiştiricilerine de danışıyordu.

Günlüğünde bahsettiği 'Emma' adlı kız ile evlenmeye kadar veren Darwin, babasına da danıştıktan sonra Temmuz 1838'de evlilik teklif etmek için Emma'ya gitti, ama teklifi yapmaya cesaret edemedi.

Kasım 1838'de nihayet Emma'ya evlilik teklif eden Darwin, Ocak 1839'da evlendi. Aynı ay içinde, Royal Society'ye (Kraliyet Cemiyeti) üye olarak seçildi. Darwin çifti, evlilikten hemen sonra Londra'ya yerleşti.


Genel Olarak Darwin'e Tepkiler



Kitabında doğrudan yer almayan "İnsanın hayvandan geldiği" iddiası, eleştirilerin ana hedefiydi. Darwin'in eski öğretmenleri, kitaba karşı tavır alsada, çoğu genç doğa bilimciler, kitaba olumlu tepki verdi. Anglikan teolog tarafından yayımlanan Essays and Reviews (Deneme ve Eleştiriler) adlı kitap, Darwin'in teorisini desteklediği için kiliseden büyük tepki aldı.

Darwin'i kararlı bir biçimde savunan Thomas Huxley, Charles Lyell ve Joseph Hooker, Richard Owen önderliğindeki muhalif grubu bastırmayı başarınca, 1864'te Darwin'e Kraliyet Cemiyeti'nin Copley Madalyası verildi.

Darwin ve Evrim Düşüncesi


Darwin, incelemelerinden türlerin sabit olmadığını, uzun süreli de olsa, çevre koşullarına göre değiştiğini öğrenmişti. Ama "evrim" denen bu değişimin düzeneği neydi? Bu soruya yanıt arayışı içinde olan Darwin'e, 1803'de okuduğu bir kitap ışık tuttu. Thomas Malthus'un yazdığı Nüfus üzerine deneme adlı bu kitap, ilginç bir tez ortaya koyuyordu: Canlılar için yaşam, bir var olma ya da yok olma savaşımıdır; çünkü hemen her çevrede, nüfus artışı beslenme olanaklarını kat kat aşmaktadır. Bu savaşımda güçlüler karşısında zayıf kalanlar yok olup gider; çevresiyle uyumsuzluğa düşenler elenirken, uyum kuranlar çoğalır.


Evrim Düşüncesini İlk Ortaya Atanlar


Evrimden ilk söz edenler, M.Ö.6.yy da yaşayan İyonyalı filozoflar olmuştur. Thales tüm nesneler gibi canlılarında sudan oluştuğunu savunmaktaydı.


Anaximander demiş ki

Canlıların kaynağı denizdir. Başlangıçta balık olan atalarımızdan bugünkü formumuza evrimleşerek ulaştık.



Gene o dönemin bir başka filozofu, Herakleitos, canlıların gelişmesinde, aralarındaki çatışmanın rolüne değinir. Bunlardan iki yüzyıl sonra gelen antikçağın ünlü filozofu Aristoteles’te evrim düşüncesi daha belirgindir. Aristotales'e göre:

Canlıların en ilkel düzeyde kendiliğinden oluştuğu,
Organizmaların basitten daha karmaşık formlara doğru geliştiği,
Canlıda organların ihtiyaca göre oluştuğu.






Ancak ortaçağ teolojisinde bu tür düşüncelere yer yoktur. Kutsal kitaplara göre, evrim sapıklıktı.


Evrime Bilimsel Yaklaşım



Evrime bilimsel yaklaşım, Aydınlık çağının sağladığı göreceli özgür düşünme ortamını bekledi. Bu alanda ilk adımı, Fransız doğa bilimci Buffon'un attığı söylenebilir. Buffon, canlıların sınıflanmasına ilişkin Aristotales sistemini düzeltme ve geliştirme amacıyla çalışmaya koyuldu. İlgilendiği konuların başında evrim geliyordu. Fosil ve diğer kanıtlara dayanarak canlı türlerin evrimle oluştuğu görüşüne ulaşılmıştı. Ama kilisenin sert tepkisiyle karşılaşınca, Buffon, "Kutsal kitapta bildirilenlere ters düşen sözlerimi geri alıyorum diyerek sessizliğe gömüldü.

Ünlü İsveç botanikçi Linnaeus'un modern sınıflama yöntemine ilişkin çalışması, evrim düşüncesine destek sağlayan başka bir girişimdir. Darwin'in dedesi Erasmus Darwin de, Buffon gibi, canlıların yaşam dönemlerinde edindikleri beceri veya özelliklerin yeni kuşaklara geçmesiyle evrimleştiği görüşündeydi. Bu görüşü geliştiren Fransız doğa bilimcisi Lamarck ise, evrim konusunda oldukça tutarlı ilk kuramı oluşturdu. "Canlıların yaşam dönemlerinde kazandıkları özelliklerin ya da uğradıkları değişikliklerin kalıtsal yoldan yeni kuşaklara geçtiği" şeklinde düşünülen bu kuram, sağ duyuya yatkın görünmesine karşın , bilim dünyasında beklenen ilgiyi bulmadı.

1859'da yayımlanan " TÜRLERİN KÖKENİ " adlı yapıtta ortaya konan bu kuramın benimsenmesine ortam hazırdı. Kısa sürede birkaç yeni basım yapan kitap, insanlığın dünya anlayışında eşine pek rastlanmayan köklü bir devrime kapı açmaktaydı. Dönemin seçkin bilginlerinden Thomas Henry Huxley'in sözleri:


Thomas Henry Huxley demiş ki

Biz türlerin oluşumuna ilişkin, doğruluğu olgusal olarak yoklanabilir bir açıklama arayışı içindeydik. Aradığımızı "Türlerin Kökeni" 'nde bulduk. Kutsal kitabın masalımsı açıklaması geçerli olamazdı. Bilimsel görünen diğer açıklamaları bulamıyorduk. Darwin kuramı her yönüyle bilimsel yeterlikte idi.





Kuramın dayandığı iki temel nokta vardır:

Canlı dünyada, yeni türlerin oluşumuna yol açan sürekli ama yavaş giden değişim;
Doğal Seleksiyon dediğimiz, evrim sürecini işler kılan düzenek. Birinci nokta, türlerin sabitliği varsayımını içeren yerleşik öğretiye ters düşmekteydi. İkinci nokta, evrimin, tüm ereksel görünümüne karşın salt mekanik terimlerle açıklanabileceğini göstermekteydi.

Darwin kuramının özünü oluşturan doğal seleksiyon, başlangıçtan günümüze değin, değişik eleştirilere uğramıştır.

Darwin'in evrim kuramı, gözlenebilir üç olgu ve iki ilke içerir. Bunlar:

İlk Olgu: Üreme biçimleri ne olursa olsun, canlıların geometrik diziyle çoğalma eğilimidir.
İkinci Olgu: Eğilime karşın türlerde nüfusun aşağı, yukarı sabit kaldığıdır.
Üçüncü Olgu: Canlıların az ya da çok belirgin farklılıklar sergilenmesidir.

Darwin, birinci ve ikinci olgulardan yola çıkarak "Yaşam Savaşımı" ilkesine ulaşır. Yaşam savaşımı ilkesiyle birleşen üçüncü olgu, Darwin'e temel ilkesi olan doğal seleksiyon kavramını sunar. Belli bir çevrede farklı özellikler taşıyan bireyler arasında yaşam savaşımı varsa , doğal koşullara uyum bakımından, özellikleri üstünlük sağlayan bireylerin egemenlik kurması, diğerlerinin elenmesi kaçınılmazdır.Evrim sürecinin dayandığı bu düzeneğe, tüm eleştiri ve uğraşlara karşın, daha geçerli bir alternatif bulunamamıştır.


Beagle Yolculuğu



Majestelerinin Gemisi Beagle, Ekim'de, deniz açılması planlanmaktaydı. Ancak, bilinmeyen sebeplerden ötürü 27 Aralık günü yelken alır. Yanına, bilim malzemeleri ve Charles Lyell’in “Jeolojinin İlkeleri” isimli yeni çalışmasının ilk cildinin de bulunduğu kitabı alır.

Beş yıl sürecek bu gezi sırasında geminin görevleri Patagonya, Tierra del Fuego, Şili ve Peru kıyılarının haritasının çıkarılması, Büyük Okyanus’ta bazı adalarda incelemeler yapılması ve bir dizi zaman ölçüm istasyonu kurulmasıdır.

İlk üç yıl, Arjantin ve Şili’nin çok az bilinen kıyı şeridinin haritasının çıkarılmasıyla geçer. Bu sırada gemi, kuzey-güney doğrultusunda pek çok kez gidip gelir, pek çok yere defalarca uğrar. Darwin, karada, bazıları birkaç ay süren araştırma gezileri yapma fırsatını bulur. Bu geziler sırasında ilk kez gördüğü yerleri, bitkileri, hayvanları inceler. Örneklerden bolca toplar ve Henslow’a bu örneklerden gönderir.

1834 Haziran’ında Beagle, Güney Amerika’nın batı sahillerine varır, Lyell’in “Jeolojinin İlkeleri” kitabının ikinci cildi Darwin’e ulaşmıştır. Elinde jeoloji çekiciyle And Dağları’na tırmanır ve buradaki kaya oluşumlarını inceler. 3658 metre yükseklikte bir deniz kabuğu fosili yatağı bulur. Bunlar, onu yaşamın sabit olmadığı, çevredeki değişikliklere göre sürekli değişim göstermekte olduğu sonucuna yaklaştırmaktadır…


Darwin'in Evrim Tezi



Darwin'in İngiltere'deyken yolladığı mektuplar, fosil örnekleri ve doldurulmuş canlıların, eski öğretmeni Henslow aracılığıyla doğa bilimcilere aktarılmasıyla, Darwin'in ünü, gittikçe yayılıyordu. 2 Ekim 1836'da İngiltere'ye döndüğünde Darwin saygın bir doğabilimci olarak tanınmıştı. Ambridge'e gelerek Beagle yolculuğunda topladığı örneklerin tanımlanıp sınıflandırılması üzerinde çalışmaya başladı. Richard Owen adında bir biyolog, Darwin'in getirdiği fosilleri inceleyerek o güne kadar bilinmeyen pek çok soyu tükenmiş hayvan türü tanımladı.

Bu türler arasında, tembel hayvan benzeri büyük memeliler, hipopotam benzeri bir otobur memeli ve armadillo benzeri dev bir zırhlı memeli da vardı.

Ocak 1837'de Lyell'ın da desteğiyle bu makalesini Londra Jeoloji Cemiyeti'ne sundu. Aynı gün, Beagle yolculuğunda topladığı kuş ve memeli örneklerini de Londra Zooloji Cemiyeti'ne sundu.

Mart 1837'de John Gould, Darwin'in farklı adalardan topladığı alaycıkuşların farklı türlere ait olduklarını açıkladı. Nisan 1837'ye gelindiğinde Darwin, anakaradan göç edip farklı adalara yerleşen kuşların, zaman içinde bir şekilde değişiklik geçirip farklı türlere dönüştüklerini anlamıştı. Temmuz ayında, her zamanki günlüğünün yanı sıra, türlerin birbirine dönüşümüyle ilgili fikirlerini yazdığı gizli bir "B" günlüğü tutmaya başladı, ve bu günlüğün 36. sayfasına ilk kez bir evrim ağacı çizdi.


Türlerin Kökeni



Darwin'in 24 Kasım 1859'da yayınlandığı kitabıdır. Çalışma, Darwin'in Majestelerinin Gemisi Beagle gemisi ile 1831-1836 yılları arasında yaptığı araştırma gezisi sonrasında, özellikle Galapagos adalarındaki gözlemlerine dayandırarak oluşturduğu biyolojik evrim kuramı üzerinedir.

"Türlerin Kökeni" adlı kitap, 1970 yılında Öner Ünalan tarafından Türkçeye çevrilip, Onur Yayınları tarafından basılmıştır. Darwin hakkındaki en önemli yanılgı ve önyargı, Darwin'in insan kökenini maymunlara dayandırdığına dair iddialardır. Tam aksine Darwin bu konuda uyarıda bulunmaktadır. İnsan, maymunlarla aynı türden gelmektedir ama maymunların evrimi sonucu ortaya çıkmamıştır. Ortak atadan bir ayrılma söz konusudur.


İnsanın Türeyişi



Darwin'in 1871 yılında yayınladığı kitabıdır. Bu kitapta, maymunlar ve insanların ortak bir ataya sahip olduklarını, çevre koşullarının etkisiyle bu iki türün zaman içinde farklılaştığını öne sürüyordu. Darwin aynı zamanda "insan ırkları arasındaki eşitsizliğin apaçıklığı" hakkında da birçok çıkarım yapıyordu.

Bu kitapta, ortaya koyduğu görüşlere göre insan ırkları evrimin farklı basamaklarını temsil ediyordu ve bazı insan ırkları diğer insanlara göre daha çok evrimleşmiş ve ilerlemişlerdi. Bazıları ise, neredeyse hala maymunlarla aynı düzeydeydi. Darwin kitabında bu aşağı ırkların yok olmaları gerektiğini, gelişmiş insanların onları yaşatmak ve korumak için çalışmalarının gereksiz olduğunu iddia etmiş ve bu durumu damızlık hayvan yetiştiricileri ile karşılaştırmıştır.


Charles Robert Darwin demiş ki
Yabanıl insanların vücutça ve kafaca zayıf olanları eleniverir; ve sağ kalanlar, çoğunlukla, gerçekten sağlıklı kimselerdir. Öte yandan biz uygar insanlar, elenme sürecini engellemek için elimizden geleni yaparız; geri zekalılar, sakatlar ve hastalar için bakımevleri kurarız; yoksulları koruma yasaları çıkarırız; tıp uzmanlarımız, her hastayı yaşatmak için en son ana dek bütün ustalıklarını gösterir… Böylece uygarlaşmış toplumların zayıf bireyleri kendi soylarını sürdürmektedir. Evcil hayvan yetiştiriciliği yapmış hiç kimse bunun insan ırkına büyük bir zarar vereceğinden kuşku duymaz.





Darwin söz konusu kitabında zenciler ve Avustralya yerlileri gibi ırkları gorillerle aynı statüye sokmuş, sonra da bunların "medeni ırklar" tarafından zamanla yok edilecekleri kehanetinde bulunarak şöyle demiştir:


Charles Robert Darwin demiş ki
Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek, yakın bir gelecekte medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da… kuşkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek. Bu sayede ortada şu anki Avrupalı ırklardan bile daha medeni olan ırklar ve şu anki zencilerden,Avustralya yerlilerinden ve gorillerden bile daha geride olan babun türü maymunlar kalacaktır.





Darwinizm, ortaya atıldığı tarihten itibaren ırkçılığın en önemli sözde bilimsel dayanağı olmuştur. Canlıların bir yaşam mücadelesi içinde evrimleştiklerini varsayan Darwinizm toplumlara uygulanmış ve ortaya "Sosyal Darwinizm" olarak bilinen akım çıkmıştır. Darwin'e göre "medeni insana" düşen görev, bu evrimsel süreci hızlandırmak üzere zaten yok olacak olan geri kalmış ırkların yok edilmelerini sağlamaktır.



Seksüel Seçme



Darwin'in 1859'da yayınladığı Türlerin Kökeni adlı kitapta açıkladığı kavramdır.


Charles Robert Darwin demiş ki
...hayatta kalma çabasına bağlı değil, fakat erkekler arasında dişilerini baştan çıkarma çabasına bağlıdır, sonuç da başarısız olan rakibin ölümü değildir; ancak daha az veya hiç yavru olmamasıdır.

...herhangi hayvanın dişi ve erkeği ortak genel alışkanlıklara sahipse.. ancak yapı, renk veya desenleri açısından farklılıklar gösteriyorsa, bu tip farklılıklara genel anlamda cinsel seçilim neden olmuş olur.





Seksüel Seçim , yani Cinsel seçimi, 1871 yılındaki "İnsanın Türeyişi" adlı kitabında, geniş bir şekilde ele almıştır. Bu 900 sayfalık ve 2 ciltlik çalışmasının 70 sayfası insan evrimindeki cinsel seçilimi anlatırken diğer 500 sayfalık kısmı ise hayvanlardaki eşeysel seçilimi içerir.


Charles Robert Darwin demiş ki
Cinsel mücadelenin iki türü vardır:
ilki aynı cinsiyete sahip bireyler (genellikle erkekler) arasında olanıdır ve bu durumda dişiler pasif kalır; ikincisi ise aynı şekilde yine aynı cinsiyete sahip bireyler arasındadır, fakat bu sefer mücadeler karşı cinsi etkilemek içindir ki bu sefer dişiler pasif kalmaz ve böylece kendilerine daha uygun olan eşler seçerler.



Sosyal Darwinizm


Sosyal Darwinizm; insanlar arasındaki rekabetin sosyal evrimi getirdiğini, bu sebeple insanlığın gelişmesi için zayıfların yok olması gerektiğini belirten bir ideolojidir. Toplumların zengin ve güçlü kişileri, Sosyal Darwinizm’i sosyal elitlerin kalıtımsal olarak daha üstün oldukları iddiasına destek olarak kullanmış ve zayıfların ve güçsüzleri ezilmesinin doğal olduğunu savunmuşlardır.

Sosyal Darwinizm de esasen bir yanlış adlandırmadır. Charles Darwin kendisi böyle bir ideolojiyi kurmadığı gibi benzer fikirleri de desteklememiştir. Darwin, toplumun zayıf bireylerine sahip çıkmanın insanlık görevi olduğunu, bu bağlamda empati duygusunun da insanın geliştirdiği evrimsel bir özellik olduğunu belirtmiştir.

Görüş doğal ayıklanma ve varoluş mücadelesinin günümüz toplumunda hala varolmakla birlikte, özellikle doğal ayık­lanmanın yüzyıl öncesine kadar yoğun bir bi­çimde yaşandığını savunur.


Ölümü



19 Nisan 1882'de ölen Charles Robert Darwin'i, ailesi, bölgedeki kilise avlusuna gömmeyi planlıyordu. Bilim insanları, hükumet üyelerini ikna çalışmasına girişti. Bilim insanları, İngiltere'nin ünlü kilisesi Westminster Abbey'nin baş rahibinden Darwin'in buraya gömülmesini istedi. Böylece Darwin, 26 Nisan günü, öğleden sonra Westminster Abbey'ye gömüldü. Darwin bu kilisenin “Bilginler Köşesi” olarak bilinen bölümünde, Sir Isaac Newton'un gömülü olduğu yerin birkaç metre ötesinde ve astronom Sir John Herschel'in yanı başına gömüldü.


Darwin'in Sözleri



Din ve bilimin birbirinden ayrı tutulmasını pek anlayamıyorum. Ama şundan eminim ki; bu iki ekolün birbirine bu kadar acımasızca saldırması için hiçbir sebep yoktur.

Bilim ve sanat bir kuşun kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. 'Tavuk toplum', önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz.

Size üzülerek bildiririm ki; incil'in tanrı katından indirildiğine ve isa'nın tanrı'nın oğlu olduğuna inanmıyorum.

Benim dinsel inancım belirsiz: evrenin körlemesine bir şansın eseriymiş gibi bakamıyorum ama ‘akıllı bir tasarım' öldüğuna dair bir delil de göremiyorum.

Yaşamak bir ziyafettir. Bu ziyafete davetli kişiler pek çoktur, ama masaya oturmayı başaranlar çok azdır.

Bir maymunun aklından çıkan şeylere güvenebilecek biri var mıdır, eğer bir maymunun aklından bir şey çıkacak olsaydı bile?

İnsanın içinden gelen bir imanla tanrı veya ezeli sebep olması gerektiğine inanıyor olmasının nasıl olup da ‘gerçekten güvenilir bir delil' olabileceğine bir türlü aklım ermiyor.

Bir insan hem tanrıya hem de evrim fikrine inanabilir. Bundan şüphe edilmesi bana saçma geliyor.

Bir saatlik bir zaman bile kaybetmeye cesaret edebilen bir kimse yaşamın önemini kavrayamamış demektir.

Hayatın başlangıcına ait gizem bizim tarafımızdan çözülemez; o yüzden ben kendi adıma agnostik kalmaktan memnunum.

En aykırı fikirleri savunduğum zamanlarda bile, tanrının varlığını inkar edecek bir ateist olmadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder